Hamsi Hangi Ülkeye Ait? Küçük Balığın Büyük Kimlik Meselesi
Karadeniz’in sabah sisi dağılırken kıyıya vuran dalgalarla birlikte küçük gümüş pullu balıklar parlar: hamsiler. Bu görüntü sadece bir deniz manzarası değildir; Türkiye’de, özellikle Karadeniz kıyılarında bir yaşam biçiminin simgesidir. Ama gelin görün ki, hamsi sadece Türkiye’ye ait değildir. Gürcistan’dan Rusya’ya, Ukrayna’dan Bulgaristan’a kadar pek çok ülke, bu küçük balığın “bizimdir” tartışmasına katılmış durumda. Peki, gerçekten hamsi kime ait?
Hamsinin Coğrafyası: Sınırları Aşan Bir Balık
Hamsi, bilimsel adıyla Engraulis encrasicolus, aslında bir “vatansız” deniz canlısıdır. Dünya üzerindeki 15 farklı hamsi türünden biri olan bu tür, esas olarak Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’de yaşar. FAO’nun (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) 2023 verilerine göre, dünyada yılda yaklaşık 450 bin ton hamsi avlanıyor ve bunun yaklaşık %65’i Karadeniz ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Türkiye ise tek başına bu üretimin %50’sine yakınını sağlıyor.
Yani evet, Türkiye hamsinin küresel başkenti sayılabilir; ama denizlerde pasaport yoktur. Hamsi, sıcaklık, plankton miktarı ve akıntı yönüne göre sınır tanımadan gezer. Gürcistan kıyısında yumurtlayıp, Samsun açıklarında sürü hâlinde dolaşabilir. Bu yüzden, “Hamsi kimin?” sorusuna verilecek en dürüst cevap şudur: Hamsi Karadeniz’indir.
Hamsinin Türkiye’deki Hikâyesi: Balıktan Fazlası
Türkiye’de hamsi bir besin değil, bir kimlik meselesidir. Özellikle Karadeniz’de “hamsi yemeyen Karadenizli olmaz” sözü boşuna söylenmemiştir. Rize’den Trabzon’a kadar her kasabada hamsinin başka bir pişirme biçimi, başka bir hatırası vardır. Hamsili pilav, hamsi kuşu, hamsi tava, hatta hamsi tatlısı bile… Bu çeşitlilik, balığın kültürel bir malzeme haline geldiğini gösteriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2024 yılında Türkiye’de yakalanan deniz balıklarının %65’ini hamsi oluşturdu. Ekonomik değeri, balıkçı kasabalarının geçim kaynağı olmasının ötesinde, yerel turizme de katkı sağlıyor. Trabzon’da her yıl düzenlenen “Hamsi Festivali”, binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Kısacası, hamsi Türkiye için hem sofrada hem kalpte yer etmiş bir varlık.
Gürcistan ve Rusya: Aynı Balık, Farklı Hikâyeler
Hamsi, Gürcistan kıyılarında “anchois” veya “anchvi” olarak bilinir. Gürcistan’da kış aylarında hamsiyle yapılan “kalmary anchvi” isimli yemek, neredeyse Karadeniz mutfağının ortak noktası haline gelmiştir. Rusya’da ise hamsi, genellikle tuzlanmış veya konserve edilerek tüketilir. 2022’de Rusya’da hamsi ithalatının büyük kısmı Türkiye’den yapılmıştır. Bu da ekonomik olarak Türkiye’nin bu alanda liderliğini perçinler nitelikte.
Ancak Gürcistan sahillerinde yapılan balıkçılık araştırmaları, Karadeniz’deki hamsi stoklarının %30’unun Gürcistan karasularında beslendiğini ortaya koymuştur. Yani hamsi bir ülkeye “ait” olmaktan ziyade, deniz ekosisteminin ortak misafiridir.
Verilerin Anlattığı Gerçek: Hamsi Küresel Bir Simge
Son 10 yılda Karadeniz’de deniz sıcaklıklarının artması, hamsi göç yollarını değiştirdi. Türkiye’nin Doğu Karadeniz kıyılarında av miktarı düşerken, Gürcistan ve Rusya kıyılarında artış gözlemlendi. Bu durum, “hamsinin kime ait olduğu” tartışmasını ekolojik bir soruya dönüştürüyor: Doğa bir ülkeye mi ait, yoksa biz mi doğaya aitiz?
Uluslararası Denizcilik Konseyi’nin 2024 raporuna göre, hamsi popülasyonunu korumak için Karadeniz ülkeleri arasında ortak bir kota sistemi planlanıyor. Bu da gösteriyor ki, hamsi artık ulusal değil, bölgesel bir sorumluluk haline geldi.
Bir Kültürden Fazlası: Dayanışmanın Simgesi
Hamsi, Karadeniz’in tuzlu suyunda yüzen bir balıktan çok daha fazlası. O, yoksul balıkçının ekmeği, göçmen sofralarının ortak paydası, denizin paylaşmayı öğreten bir hikâyesidir. Gürcü, Türk, Rus ya da Ukraynalı… Fark etmez. Hamsi sofraya geldiğinde, herkes aynı denizin hikâyesini dinler.
Ve belki de asıl mesele şudur: Bir balığın kime ait olduğu değil, o balığın yaşadığı denizi birlikte koruyup koruyamadığımızdır.
Sen Ne Düşünüyorsun?
Sence hamsi gerçekten Türkiye’ye mi ait, yoksa Karadeniz’in ortak mirası mı?
Denizlerin sınır tanımadığı bir dünyada, kültürlerin balıklar üzerinden buluşması bize ne anlatıyor?
Yorumlarda düşüncelerini paylaş, bu küçük ama derin mesele üzerine birlikte konuşalım.